31 Mart 2009 Salı

Merhaba küçük prens..

Ruhsal çöküntüyle boğuşuyorum. Yaşamı sanki iki elektrik akımı yönlendiriyor, büyüsel bir biçimde -sevinçli olumlu ve umutsuz olumsuz akımlar- O anda hangisi egemense o kaplıyor, o yönlendiriyor yaşamımı, boğuluyormuşum gibi. Sanki kocaman kasları olan bir baykuş, göğsümün üstüne çökmüş, pençelerini sıkmış, yüreğimi sıkıştırıyor.

Gerçek hayatta silahlarım var benim; kendini tanıma, kendimi yeterince tanıma gibi.

Yaşamın buzdağı gibi gerçek ve derin olduğunu biliyorum; ama yine de çoğu zaman elim kolum bağlı oturuyorum. Yaşamda insanların talepleri –doğal olarak da benim taleplerim- kanımı emiyor. Mutlu yaşamak için engeller çok fazla; fakat suçlayacak hiçbir dışsal engel yok gibi. Diken diken içsel direnç.. Tembellik, korku, kendini beğenmişlik, ego, yumuşak başlılık; hepsi bu dünyaya özgü.

Kendimden –kendi ödlekçe korkularımdan, ürkekliklerimden- korkmayınca da dünyada çok az şeyim kalacak. Kazadan, hastalıktan, savaştan korkucam evet; ama bunlara karşı tavrımdan korkmıcam.

Derinleri tarayarak kendime dönmeye çalışıyorum. Yaşantılarımı açmadım daha, gidip geliyorum sürekli. Zihnim fikirden yana kısır, bir saksağan gibi izler bulmalıyım; kırıntılar, artıklar.. Zihnimi tık diye kıpırtısız kalmış, donmuş, at gözlüğü takmış gibi olmaktan uzak tutmalıyım. Senin düşünü kurduğum gibi, kendi düşümü de kurmalıyım. Seni bu yaşamda olduğu gibi, gerçek yaşamda da sevebilmeliyim.

Korkmuyorum,
Seni seviyorum.

Keane – On a Day Like Today
18 Mart Çarşamba
04:10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder